Medyanın adına post modern darbe dediği 28 Şubat dönemini herkes hatırlar. Medya ve banka patronları başta olmak üzere hortumları kesilen iş çevresi, kendini laik diye tanımlayan bir avuç sözde elit, demokrasi ve halk düşmanı çevre ve dış mihraklar Türkiye’nin ilerleyişini durdurmak için  “şeriat geliyor” iftiraları ile çirkin bir tiyatroyu sahneye koymuştu. O gün itibariyle başarılı da oldular. Milletin iradesine, demokrasiye ve ülkenin istikbaline dış güçlerin desteği ile bir kez daha hançer vuruldu.

Ekranlardan hiç eksik olmayan bir general “bu süreç bin yıl sürecek” demişti o tarihte.

Ben hukuk fakültesini ve stajımı tamamlar tamamlamaz askere gitmiştim. 28 Şubat sürecinin etkileri devam ediyordu. Görev yerim Kayseri’de bulunan 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı idi.

Üs Komutanı İnak Paşa Karargâh binası içerisindeki kütüphanenin sorumluluğunu da vermişti bana. Oğlu ve eşi ile de tanıştırıp Amerika’da okuyan oğlu ile arkadaş olmamı isteyen İnak Paşa ile olan samimiyetim oradaki tüm personelce biliniyordu.

Askerlik yapanlar bilirler. Belli aralıklarla birliklerde denetleme faaliyeti yapılır. O dönemde de Onay Yüzbaşı bana denetleme yapılacağını, kütüphanenin de denetlemeden geçeceğini söyleyerek elime Hava kuvvetleri Komutanlığından gönderilen bir liste verdi ve yasak yayınların yer aldığı bu listeye göre kütüphanenin denetlemesinin yapılacağını söyledi.

Yasak yayınlar listesi ile kütüphanede bulunan kitapları karşılaştırdığımda kütüphanede bulunan iki kitabın yasak yayınlar listesinde yer aldığını gördüm. Birisi Haydar Dümen’in cinsel sorunlarla ilgili kalın bir kitabı idi. Yasaklanan her kitabın adı, yazarı yayınevi listede belirtilmişti.

Ancak bir kitap daha vardı ve ne yayın evi yazıyordu nede yazarının adı.. O Kitap KUR’AN-I KERİM’di. Bunu gördüğümde inanamadım tekrar tekrar kontrol ettim. İnanmak mümkün değildi zira kütüphanede Tevrat ve İncil’de olmasına rağmen sadece Kuran yasak yayınlar listesine alınmıştı. Asırlardır Türk-İslam toprağı olan ve vatan olması için sayısız şehidin kanı ile sulanan bu topraklarda, peygamber ocağı dediğimiz bir orduda, Kuran yasaklanmak isteniyordu.

Listeden emin olduktan sonra hemen Personel Müdürü olan Onay Yüzbaşı’ya giderek durumu anlattım. O da baktı ve donup kaldı. “Paşa ile senin aran iyidir, sen ona gidip anlatır mısın bunu? ”dediğinde soluğu İnak Paşa’nın yanında aldım. Listeyi bir kez de ona gösterdim ve o da bu duruma inanamadı.  Benden münasip bir lisanla bir yazı yazmamı ve İstihbarat subayı ile birlikte Ankara’ya göndermemi istedi. O yazıyı hemen yazarak malum listeyi gönderenlere faksladık. 

Aynı gün gelen cevabi yazıda bunun matbaa hatasından kaynaklandığını belirterek geri adım attılar. İncil ve Tevrat dururken sadece Kuranı Kerim’in o listeye girmesinin matbaa hatasından kaynaklanmayacağını hepimiz biliyorduk Ancak bizim gibi başka illerden de benzer tepkilerin geldiğini gören Hava Kuvvetleri Komutanlığı geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Bu süreç bin yıl sürecek diyenlerin hedefleri çok açıktı. Düşünün ki başarılı olsalardı ve o süreç halen devam etse idi ülke, ordu ve millet ne halde olurdu şimdi. Ne yapmak istediklerini bizzat görüp yaşayan biri olarak, peygamber ocağı dediğimiz ordumuzun bu günkü duruşu ve başarıları ile iftihar ediyorum.

O malum süreç bin yıl sürmedi ama birileri açısından bin yıl sürecek bir utanç vesikası olarak tarihte yerini aldı…

Allah devletimize, milletimize ve ordumuza zeval vermesin

- - - - - - -